21 Haziran 2020 Pazar

Babalar Günü Bir Güne Sığmaz

Bugün babalar günü. 


Başta şehit babaları olmak üzere bütün babaların babalar günü kutlu olsun.

Baba çok mühim bir kimsedir.

Baba büyük bir güç ve güvenilir bir limandır.

Babalar için yılın bir günü semboliktir. Babalar günü bir güne sığmaz. Yılın her günü babalar günü olmalıdır. Onları bir gün hatırlayıp,hediyelerle gõnüllerini ve dualarını almak zordur.
Onlara her zaman hürmet etmeliyiz. Onlara karşı saygılı olmalıyız.
Onların isteklerine uygun davranışlar sergilemeliyiz. Onların rızasını almalıyız. Yaptığımız davranışlarla onların dualarına nail olmalıyız.

Yüce dinimizde anne ve baba hakkına çok önem verilir. Allah birçok ayette anne ve babaya iyi davranmayı ; Onlara “öf ! “ bile dememeyi emreder. Anne ve babaya sürekli iyi ve güzel davranmamızı öğütler.

Kur’an’ı Kerimde Yüce Allah bazı ayetlerde anne ve baba hakkında şöyle buyurmaktadır:
“ Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir….. (Ankebut, Suresi,8.Ayet)
“ Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana –babaya … iyilik edin… (Nisa,Suresi,36.ayet)
“Rabbin kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi , ana babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri , yada her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa ,sakın onlara “ öf ! “ bile deme; onları azarlama ; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve deki : ”Rabbim ! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sende onlara acı. ” (İsra,Suresi,23.ve24.ayet)
Peygamberimize bir kişi, yapılan işlerin hangisi daha üstündür diye soru sorar:
Hz. Peygamber (s.a.v.) de “Vaktinde kılınan namaz “ diye cevap verdi.
Sonra hangisidir? diye sorar:
Peygamberimiz de “ Anne ve babaya iyilik etmektir.”diye buyurur…”(Tirmizi,birr ve sıla,2)
Allah’ın bizden memnun olmasını istiyorsak Anne ve babamızı memnun etmemiz gerekir. Bu konu da Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır : ”Allah’ın rızası, anne babanın rızasına; gazabı da anne babanın gazabına bağlıdır.” (Tirmizi, birr ve sıla.3)
Anne ve babamızın hakkını ödeyemeyiz.Çünkü onların üzerimize hakları çoktur.
Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır. ”Hiçbir evlat babanın hakkını ödeyemez.Ancak onu köle olarak bulup satın alır ve özgür ederse müstesna.”(Tirmizi,birr ve sıla,8)
Cennete girmek  istiyorsak anne ve babamıza karşı sorumluluklarımızın farkına vararak,onlara özellikle ihtiyarlık döneminde ve bize muhtaç olduklarında yanlarına koşmalıyız..Onlara üzücü hiçbir harekette bulunmamalıyız.
Anne ve babanın duası çok makbuldür.
Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır.
“Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası” (İbn Mâce, Dua, 11.)
Cennete girmek istiyorsak Anne ve babamıza iyi davranmalıyız. Cennetin  anaların ayağının altında olduğunu unutmamalıyız.
Bu konu ile ilgili bir rivaye şöyledir:Muaviye b. Câhime’dir. Anlattığına göre, İbn Câhime (ra) bir gün Hz. Peygamber’e (sas) geldi ve: “Ey Allah’ın Resulü, ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişare etmeye geldim” dedi. Resûlullah (s.a.v.): “Annen var mı? (hayatta mı?) diye sordu. “Evet” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır” buyurdu. (Nesâî, Cihâd, 6)
Anne ve babamızın rızasını kazanarak cennete girme şansımızı artırmalıyız.
Bu konu ile ilgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır.
“Burnu yere sürünsün, burnu yere sürünsün, burnu yere sürünsün. ”Kimin ya Rasulallah denince .”İhtiyarlığı anında annesi ile babasından birine yahut her ikisine yetişip de (onların rızasını kazanarak) cennete giremeyenin ” buyurdu. (Müslim,birr ve sıla9,10.)
Anne ve  babamıza karşı gelmemeliyiz. Onlara karşı saygıda ve sevgide kusur etmemeliyiz.
 Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
 Büyük günahların en büyüğünü size bildireyim mi? Deyince;
Sahabe:Evet ya Rasulullah! Dediler.
 Peygamberimiz de:”Allah’a şirk koşmak,anne ve babaya karşı gelmek” buyurdu. (Tirmizi birr ve sıla,4.)
Bir adam Peygamberimize gelerek ey Allah’ın elçisi insanlar içinde en güzel şekilde davranmam gereken kimdir ? deyince Peygamberimiz de Annendir “ diye cevap verir. Adam sonra kimdir? diye ikinci ve üçüncü defa sorunca da Hz. Peygamber (s.a.v), “Annendir” buyurdu. Adam sonra kimdir? Deyince Peygamberimiz, “Sonra babandır.” diye cevap verdi.(Buhari,edeb,4)
Bir hadis-i şerifte anne ve babaya karşı yapılması gerekenler şöyle özetlenmiştir.
Ebû Üseyd Mâlik İbni Rebîa es-Sâidî (r.a.) şöyle dedi: Bir gün biz Resûlullah’ın  huzurunda otururken Selemeoğulları kabilesinden bir adam çıkageldi ve:
 - Yâ Resûlallah! Anamla babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu.
 Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
 – “Evet, onlara dua eder günahlarının bağışlanmasını dilersin; vasiyetlerini yerine getirirsin; akrabasını koruyup gözetirsin; dostlarına da ikramda bulunursun.” (İbni Mace,Edeb,2.)
Evet  babalar günü sebebiyle , babalarımızın  gönlünü alalım. Hediyelerimiz yanında, onlara vereceğimiz en büyük hediye ; yalnız olmadıklarını ,bir gün değil her gün gerektiğinde yanlarında olabileceğimiz güvenini verebilmektir.
Eğer anne ve babamız vefat etmişse ruhlarını analım.Onlar için sadaka verelim.İyilik yapalım.
Var mısınız anne ve babalarımıza iyi davranmaya…
Ve cenneti garantilemeye çalışalım  İnşallah…
Bir gün değil, her gününün babalar günü olması dileğiyle...
Babalar günü kutlu olsun.





Efkan VURAL 
Bu yazı aşağıdaki web sitelerinde yayınlanmıştır:

MİLLİYET BLOG

EFKAN VURAL'IN EĞİTİM KÜLTÜR ve BİLGİ SİTESİ


20 Haziran 2020 Cumartesi

Hz. Mevlana


 Hz. Mevlana

 Hz.Mevlana Celaleddin-i Rumi ile ilgili birkaç bilgiyi  ve Mevlana'nın bazı sözlerini sizlerle 

paylaşmak istiyorum.

Mevlana'nın asıl adı Muhammed Celaleddin'dir. Daha çok “Mevlana Celaleddin-i Rumi” diye 

anılır. Kendisine Mevlana ve Rumi isimleri verilmiştir. Mevlana isminin anlamı, “efendimiz” 

demektir. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana'nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda 

Anadolu’ya Rum diyarı denildiği için Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet 

yaşaması, orada vefat etmesi ve türbesinin orada bulunmasındandır.

Mevlana, bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinin Belh 

şehrinde 1207 tarihinde doğmuştur. Ailesiyle Anadolu’ya göç ederek Konya’ya yerleşmiş

 ve burada 17 Aralık 1273’te vefat etmiştir.

Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman 

sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya

 gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-vah 

edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
XIII. yüzyılda yaşamış, ama eserleriyle çağları aşmış bir sufi olan Mevlana; yazdığı en 

büyük eser olan Mesnevi sayısız dile çevrilerek dünyanın her yerinde okunmuş ve insanların 

beğenisini kazanmıştır. Gel gel yine gel, ne olursan ol yine gel. Yüz kere tövbeni bozarsan 

da yine gel dizeleriyle, insanlar arasında  ayrım gözetmeden, kardeş olmaya, barışa ve 

hoşgörüye çağıran din bilginidir.
Merhameti, karşılıksız ve sınırsız insan sevgisinin yanı sıra sonsuz hoşgörüsüyle 

sadece İslam alemini değil, tüm insanlığı kendisine hayran bırakmıştır.
Mevlana kamil manada alim, sufi ve şairlik özelliklerine sahip bir şahsiyettir.
Mevlana’daki dini-tasavvufi düşüncenin kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir. “Canım tenimde 

oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben. Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım ...” beytiyle

 bunu dile getirmiştir.
Mevlana kısaca hayatını şöyle anlatır: “Ömrümün özeti sadece şu üç kelimedir.”

“Hamdım, Piştim, Yandım.” Buna göre Mevlana Hazretleri ömrünü üç döneme ayırmıştır:

a) Hamlık Safhası (1207-1231): Bu dönem, doğumdan, babası Bahaeddin Veled’in vefatına 

kadar geçen süredir.

b) Pişme (Olgunlaşma) Safhası: Mevlana’nın, Seyyid Burhaneddin’in terbiyesi altında 

bulunduğu dönemdir.

c) Yanma Safhası (1244-1273): Seyyid Burhaneddin’in ardından, Mevlana’nın 1244 yılında 

Konya’da Şems-i Tebrizi ile buluşmasından ölünceye kadarki dönemdir.

Mevlananın hayatı,düşünceleri ve eserleri hakkında tüm dünyada binlerce eser yazılmıştır.

UNESCO, Mevlana’yı iki kez “Dünya Mevlana Yılı Olarak” ilan etmiştir. İlk kez 

Mevlana’nın 700. Vuslat yıl dönümü için, 1973  Dünya Mevlana Yılı olarak kutlanmıştı. İkinci

 kez 800. doğum yıl dönümü nedeniyle 2007’yi Dünya Mevlana ve Hoşgörü Yılı ilan

 etmiştir.
 Mevlananın eserleri:
Eserleri:
Mesnevi, Divan-ı Kebîr, Mecalis-i Seb’a, Mektubat, Fihi Mafih
Mesnevi
Mevlana’nın Çelebi Hüsameddin’in isteği üzerine Farsça yazdığı mesnevisidir. 25 bin 

beyitten oluşan  eserde Mevlana, tasavvufi düşüncelerini hikayelerden hareketle anlatmıştır.
Divan-ı Kebîr
Mevlana’nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin toplandığı  divandır.  Eserin dili Farsçadır, 

içinde az sayıda Arapça, Türkçe ve Rumca şiir de yer almaktadır.
Mektubat
Başta Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine öğüt vermek, dini,ilmi ve ahlaki 

konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur.
Fihi Mafih
Mevlana’nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanarak 

meydana getirilmiştir.
Mecalis-i Seb’a
Yedi Meclis anlamına gelen eser, Mevlana’nın yedi sohbetinden oluşmuştur.
      Mevlananın yedi öğüdü
Cömertlik ve yardım etme konusunda akarsu gibi ol

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol

Tevazu ve alçak gönüllükte toprak gibi ol

Hoşgörülülükte deniz gibi ol

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol

           Hz. Mevlânâ’nın Vasiyeti:

Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve 

günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk 

etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle 

oturmamayı, 

güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en 

hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır

Mevlana’dan seçme güzel ve anlamlı sözler:

Ne olursan ol, yine gel.

Gönül sevgiyi bulmuşsa kuru dal bile çiçek açar.

Sen Allah’a güven. Hiç beklemediğin anda çiçek açar umutlar.

Ey dost! Derdin ne olursa olsun umudun her zaman Allah olsun.

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.

İmtihan içinde imtihan vardır. Derlen toparlan da ufak bir imtihana satma kendini.

Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır.

Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et; çünkü söz yürekten gelir, dilden çıkar.

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakilerin anlayabileceği kadardır.

Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.

Kaliteli insan işiyle, boş insan kişiyle uğraşır.

İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır.

 Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.

İnsanları iyi tanıyın, her insani fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.

Kendini noksan gören kişi, olgunlaşmaya on atla koşar. Kendini olgun sanan ise Allah’a bu zannı sebebiyle ulaşamaz.

Bir şeyden kaçacaksan yılandan, akrepten, aslandan, kaplandan kaçma da, bedenden 

kaynağını alan nefsani isteklerden, heveslerden kaç! Çünkü başımıza gelen bütün belalar, 

çektiğimiz bütün zahmetler, meşakkatler boş ve olmayacak heveslerden meydana gelir.

Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman? Bilemem! Yeter ki o kapıda durmayı bil!

Tut ki Ali’den sana miras kaldı Zülfikar. Sende Ali’nin yüreği yoksa Zülfikar neye yarar?

Gözyaşının bile görevi varmış. Ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.

Kötülük yaptın mı kork! Çünkü o bir tohumdur. Allah yeşertir, karşına çıkarır.

İnsan her şeyi göremez; sevdiğin şeyler, seni kör ve sağır eder.

Yapraksız kaldın diye gövdeni kestirme. Zira bu işin baharı var.

Susmak, mana eksikliğinden değil. Belki mana derinliğindendir.

Kitaplardan önce, kendimizi okumaya çalışalım.

Bir kimsede kibir varsa, söz söylediği zaman soğan gibi kokar.

Sabır önceleri zehirdir. Huy edinirsen bal olur!

Cahil kişi gülün güzelliğini görmez, gider dikenine takılır.

Bilmez misin ki cevap vermemek de cevaptır.

Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür.

Dua kapı çalmaktır. Gerisine karışmak haddi aşmaktır.

Ayıpsız dost arayan, dostsuz kalır.

Testide ne varsa dışına o sızar

Çoban uyudu mu kurt emin olur.

Dediler ki: gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki: gönle giren gözden ırak olsa ne olur.
Kalp denizdir, dil de kıyı. Deniz de ne varsa kıyıya o vurur.
Köpeklerin kardeşliği, aralarına kemik atana kadardır.
Doğruların yemin etmeye ihtiyacı yoktur.
Akıl bir kuzu, nefis bir kurt, iman ise çobandır. İman kuvvetli olmazsa, nefis aklı yer.
Muhabbet ve merhamet, insanlığın; hiddet ve şehvet de hayvanların sıfatlarıdır.
Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.
Gel de birbirimizin kadrini bilelim. Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden.
Kimle gezdiğinize, kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.
Aklım her gün tövbe eder. Nefsim her an tövbemi bozar. Arada kalmış biçareyim. İyi ki senin kapın var.
Misafirsin bu hanede ey gönül, umduğunla değil bulduğunla gül, hane sahibi ne derse o olur, ne kimseye sitem eyle, ne üzül.
Şarap küpü nereye konursa konsun şaraptır. Gül mezbelelikte bitmekle kötü olmaz, şarap altın tasa konmakla helal olmaz.
Ay doğmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne güneşte ne de ay da ara! Gözlerindeki perdeyi arala!
Bazen halimize Melekler imrenir. Bazen de halimizden Şeytan bile iğrenir.

Mevlana’nın yüzlerce söz ve menkıbeleri mevcuttur.

 Bu güzel ve anlamlı ders verici sözleriyle bize ışık olan Hz. Mevlana’yı vefatının 746.yılında 

minnet ve rahmetle anıyoruz.

Allah ondan razı olsun.

 


16 Haziran 2020 Salı

ZENCİ İLE KUÇAKLAŞTI ZENCİ AĞLAMAYA BAŞLADI:İSLAM KARDEŞLİĞİ


Zenci Beyazla toklaşınca Ağladı




Beyaz Bir Türk Zenciyi Ağlattı

Beyaz bir adam siyahi bir kişiyle toklaşıp sarıldığında, siyah adam ağlamaya başladı.

Beyaz olan Müslüman Türk, ağlayan zenciye niçin ağladığını sorar….

Bu olay yıllar önce bir televizyon kanalında dile getirilmişti.

Olayı yaşayan ve duygulanarak anlatan kişi eski TRT Genel Müdürlerinden Merhum Nevzat YALÇINTAŞ’tı.

Bu günlerde  zencilere uygulanan ayırımcılık hareketleri artarak devam ederken, aklıma Nevzat YALÇINTAŞ’ın anlattığı olay aklıma geldi.

Tüm dünya bu olaya kulak verir İnşallah!

Burada  İslam dininin üstünlüğünü ve güzelliğini görmeliyiz. 

Her zaman olduğu gibi bu günlerde de öne çıkan ırkçı ayırım ve adaletsizlikler ayyuka çıkmıştır. Amerika’da öldürülen siyahı George Floyd, bardağı taşıran son damla oldu.

Amerika’da  ve bir çok Avrupa ülkesinde ırkçılığı reddedici gösteriler yapılıyor.

Dünyada  siyahlar beyazlar tarafından 2.sınıf olarak görülmüştür.

Müslümanlar başkalarını ayrıma tutmadan herkesi aynı ölçüde görmektedir. Hiçbir Müslüman ırk,renk,statü, coğrafi bölge vb. ayrımcılık yapmaz. Çünkü dinimiz İslam buna fırsat vermez. Dinimizin esası kardeşliktir. Bu kardeşlik din kardeşliğidir.

Yüce Allah’a inanan  mü’minlerin kardeş olduğu ilan edilmiştir.

Kur’an’ı Kerim’de Allah şöyle buyurmaktadır:

 “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurât Suresi 10. Ayet)

Peygamberimiz de veda hutbesinde siyah beyaz hiçbir kimsenin birbirine üstün olmadığını ilan etmiştir.

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar, sizin Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Haberiniz olsun ki, takva dışında hiçbir Arabın Arap olmayana, hiçbir Acemin Araba, hiçbir siyahın beyaza, hiçbir beyazın siyaya karşı bir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz ki ilahi huzurda en değerliniz  Allah’tan en fazla korkanınızdır.(en muttakî olanınızdır)” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I-V, Beyrut ts., VI, 11.)

Görüldüğü gibi Müslümanlıkta asla siyah,beyaz,ırk ayırımı yoktur. Tarihte kurulan İslam ülkelerinde buna benzer hiçbir ayırım yapılmamıştır.

Siyah beyaz ayırımı yapılmadığı aksine siyahlara değer verildiğini  gösteren bir çok olaylar vardır.

Bunlardan biri olan ve  İslam kardeşliği söz konusu olunca devamlı örnek verdiğim şu olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.


Yıllar önce bir TV programında izlemiştim. Programın konuğu eski TRT Genel Müdürlerinden Merhum Nevzat YALÇINTAŞ’tı.

Sunucu,Nevzat YALÇINTAŞ’tan  görevi esnasında unutamadığı bir olayı anlatmasını istiyor.

Prof.Dr.Nevzat YALÇINTAŞ,hiçbir zaman unutamadığı ve çok etkilendiği şu olayı anlatır.

Afrika ülkelerinde resmi ziyarete  gittikleri yerlerin  yetkilileriyle  sarılarak  tokalaştığı bir grupta siyahi bir yetkili  hünkür hünkür ağlamaya başlar.

YALÇINTAŞ,meraklanır, Siyahiye niye ağladığını sorar.

Siyahi ağlayarak  şu manidar cevabı verir:

Ömrümde ilk defa bir beyaz benimle tokalaştı ve bana sarıldı.(Musafaha yaptı-Tokalaştı). Beni insan yerine koydunuz. Bir beyazın bunu yapmasından çok duygulandım ve ağladım.
Bunun üzerine Prof.Dr. Nevzat YALÇINTAŞ,

Biz Müslümanız.

Bizler kardeşiz.

Birbirimizden farkımız yok… demek suretiyle ayrımcılığı reddetmiştir.

İşte beyaz siyah demeden, ırk ayırımı yapmadan,cinsiyet farkı gözetmeden herkesin insan olduğunu ve herkesin hür olduğunu her yerde ve her ortamda göstermeliyiz.

Dünyada insana değer verildiği bir zamana mı geldik acaba?

Artık tüm dünya İslam’ın koyduğu esaslara doğru yürümek mecburiyetindedir.

Çünkü İslamın esaslarını gönderen Yüce ALLAH’tır. İnsanı yaratan Allah’tır. İnsanların ihtiyaçlarını en iyi bilen Allah’tır.

İnsanlar için de Allah İslamı göndermiştir.

Allah herkesin Allah’ı dır.

 Efkan VURAL

Bu yazı aşağıdaki web sitelerinde yayınlanmıştır:

MİLLİYET BLOG

EFKAN VURAL'IN EĞİTİM KÜLTÜR ve BİLGİ SİTESİ


11 Haziran 2020 Perşembe

AYASOFYA İÇİN İLGİNÇ TEKLİF

Ayasofya Caminin İbadete Açılması ile İlgili Önemli bir Proje


                                             AYASOFYA İÇİN İLGİNÇ TEKLİF


İbadete Açılsın, Ziyarete Devam.
Lise yıllarımdan beri Ayasofya Camisi her zaman içimde bir uhtedir.
İlk öğretmenliğe başladığım tarihten bugüne kadar öğrencilerime İstanbul’dan,Sultan Ahmet Camiinden, Ayasofya camisinden, Eyüb Sultan’dan ve Büyük Kağan Fatih Sultan Mehmet Han’dan övgüyle söz ederim.

Hala büyük bir heyecanla bu davranışımı sürdürüyorum.

Ayasofya’nın durumu, ülkemizde yıllardır çözüm bekleyen işlerin en başında yer almaktadır.
Eninde sonunda   Ayasofya  Cami olarak ibadete açılacaktır. Buna kimse engel olamayacaktır.

Ayasofya meselesi bağımsızlığımız kadar önemlidir. Tam bağımsız olduğumuzu ifade etmek için hiçbir şeyden çekinmeden Ayasofya Camisini ibadete açmalıyız.

Ayasofya Camisini ibadete açmakla, bu tarihi yapıya ve içindeki sanat eserlerine hiçbir zarar gelmeyecektir.

Caminin içi ibadet saatleri dışında ziyarete açık olacaktır.

Sultan Ahmet Camii gibi hem ibadet ve hem de ziyaret yapılabilecektir.

Bir yaz günü sabah saat 10:da, Sultan Ahmet Camiine ziyaret için gitmiştim. Turistlerin sayısı o kadar  fazla idi ki, camiye girmekte zorlanmıştım.

İçeride onlarca  turist hayranlıkla camiyi  geziyorlardı.

Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ilgili sürekli aklımdan geçen bir proje vardı.
Bu düşüncemin ilginç bir proje olacağını düşünüyorum.

Ayasofya’nın  böylesine gündemde olduğu  bu  günlerde projeme ilgi duyulacağına inanıyorum.

Kısaca proje şöyle;
Ayasofya’nın içinde bulunan tarihi ve sanatsal resimlere zarar vermeden ibadet saatlerinde örtülmesi. İbadetin ardından örtülerin kaldırılarak resimlerin ve görüntülerin ziyaretçilere açılması. 

Bu şekilde ibadet esnasında resimler kimsenin dikkatini dağıtmaz. Camide huşu içinde namaz kılınır. Namaz sonrasında da isteyen ziyaretçiler ve turistler camiyi ziyaret edebilirler.
Bunu yaparken Ayasofya’nın tarihi dokusuna  ve resimlere zarar verilmemesi esas olacaktır.
Cami içindeki resimlerin örtülmesi için iki yol düşünülmektedir.

Birinci yol: Farklı renklerden oluşan bir ışık sistemiyle resimlerin örtülmesi ve İslami motiflerin oluşturulması. Burada ışıklı sistemi resimlere ve dokuya zarar verip vermemesi araştırılmalıdır.

İkinci yol:Teknik bir yapıyla resimlerin ,İslam motifleriyle süslü bezlerle örtülmesi. Namaz ibadeti esnasında bu bezlerle resimler örtülecek,namaz sonrasında resimler tekrar açılacak. Bu mekanizma estetik, zararsız ve dikkat çekmeyecek  bir şekilde kurulmalıdır.
Tabii ki, bunu üzerinde uzmanlar çalışmalıdır. Bizim gençlerimiz bu projeyi hemen geliştirip yaparlar. Yeter ki, onlara yetki verilsin.

Bu iki yol dışında da başka şeyler düşünülebilir.

Artık Ayasofya sorunu çözülmeli. Her ne tür yol bulunacaksa bulunmalıdır.

Ayasofya eski durumuna döndürülmeli Ayasofya Fetih Cami olarak Fatih’in vasiyetine uygun halde ibadete açılmalıdır.

Ayasofya zulümden kurtarılmalı,

Ayasofya özgürlüğüne kavuşmalı,

Yakındır,İnşallah!

Maksat ,bağcıyı dövmeden  üzüm yemektir. Maalesef kendi bağımızda bulunan üzümleri yemekten aciz durumdayız.

Bu nasıl bir bağımsızlık ve hürriyet…

Efkan VURAL
Bu yazı aşağıdaki web sitelerinde yayınlanmıştır:

MİLLİYET BLOG
EFKAN VURAL'IN EĞİTİM KÜLTÜR ve BİLGİ SİTESİ